Toplumun büyük bir kısmı, güçlü figürlerin etrafında toplanma eğilimindedir. Tarih boyunca bu durum defalarca gözlemlenmiş, otoriteye sorgusuz sualsiz itaat yaygın bir davranış haline gelmiştir. Peki, insanlar neden güçlü olanı desteklemeye meyilli? Haklı olup olmadığını sorgulamadan, sadece gücü elinde bulundurduğu için bir kişiye ya da gruba bağlılık göstermek neyin sonucudur? Yazımda bu kounyu irdeleyeceğim.

            Bu eğilimin altında yatan en temel nedenlerden biri, insanın hayatta kalma içgüdüsüdür. Evrimsel süreç boyunca güçlü olan, koruma ve güvenlik vadetmiştir. Tarih boyunca toplumlar, güçlünün yanında olmanın getirdiği avantajlardan faydalanmış, karşı koyanların ise genellikle zarar gördüğüne şahit olmuştur. Günümüzde fiziksel tehditlerin yerini ekonomik ve sosyal güç almış olsa da, bireyler hâlâ güçlü figürlere yakın durmayı daha güvenli bir yol olarak görmektedir.

            Bunun yanı sıra, psikoloji bilimi insanların otorite karşısında nasıl davrandığını uzun yıllardır araştırıyor. Milgram gibi deneyler, bireylerin güçlü figürlere karşı doğrudan bir boyun eğme eğilimi taşıdığını kanıtlamıştır. Güç, insan zihninde meşruiyet algısı yaratarak sorgulama mekanizmasını köreltebilir. Bir kişi ne kadar güçlü görünüyorsa, onun haklı olabileceği ihtimali de o kadar fazla kabul görür.

            Sosyal statü ve prestij arayışı da insanların güçlüden yana tavır almasının bir başka nedeni. Güçlü bir figürle kurulan bağ, bireyin kendisini de değerli hissetmesine neden olabilir. Tarihte bunun sayısız örneğini görmek mümkündür. Siyasi liderlerin, iş dünyasının güçlü isimlerinin ya da popüler figürlerin etrafında toplanan kalabalıklar, çoğu zaman kendi başarılarından çok, güçlüye yakın durarak dolaylı bir değer kazanma peşindedir.

            Ancak güç karşısında itaat her zaman yalnızca statü kazanma isteğinden kaynaklanmaz. Kimi zaman korku, bireyleri güçlü olanın yanında olmaya zorlar. Güçlü birine karşı gelmek, dışlanma, cezalandırılma veya zarar görme riski taşıdığı için birçok insan, içten içe desteklemediği halde gücün yanında saf tutar. Bu korku, bazen fiziksel bir tehditten kaynaklanırken bazen de toplumsal baskının bir sonucudur. Çoğunluk bir fikri savunuyorsa, bireyler yalnız kalmamak için o fikre katılmayı tercih eder.

            Bu noktada eleştirel düşünmenin önemi devreye giriyor. İnsanlar, güçlü olanın söylediklerini veya yaptıklarını sorgulamadan kabul etmek yerine, otoritenin meşruiyetini, etik değerlerini ve eylemlerinin sonuçlarını değerlendirmelidir. Körü körüne itaati engellemenin tek yolu, sorgulama alışkanlığını kazanmaktır. Eğitim, bilinçli farkındalık ve bağımsız düşünme, gücün büyüsünü kırarak adaletin ön plana çıkmasını sağlayabilir.

            Özellikle fiziksel yorgunluk ve açlık gibi etkenler, insanların karar alma mekanizmalarını doğrudan etkileyebilir. Bedenin zorlandığı durumlarda, zihin de direncini kaybeder ve bireyler daha kolay yönlendirilebilir hale gelir. Demokrasi kültürünün tam anlamıyla gelişmediği ülkelerde, bireylerin yönetilmeye daha açık olması için bilinçli veya bilinçsiz şekilde ekonomik baskı altında tutulması sıkça görülen bir durumdur. Tam olarak doymayan, sürekli mücadele etmek zorunda bırakılan insanlar, güçlü figürlerin yönlendirmelerine daha kolay teslim olur.

            Güç karşısında sorgusuz sualsiz boyun eğme, çoğu zaman bireyin kendi eksikliklerini telafi etme arzusundan da kaynaklanabilir. Başarıya ulaşamayan insanlar, güçlü olanın yanında yer alarak kendilerini önemli hissetmeye çalışabilir. Güçlü kişileri örnek almak yerine, onlara yaltaklanarak veya onların gölgesinde var olarak kişisel tatmin sağlamaya çalışırlar.

            Bu eğilim yalnızca bireyler arası ilişkilerle sınırlı değildir. Kimi zaman insanlar, özgüven eksikliklerini nesneler aracılığıyla da gidermeye çalışır. Lüks otomobiller, marka kıyafetler ya da gösterişli hayat tarzları, bazı bireyler için kendini kanıtlamanın bir yolu haline gelir. Otoriteye duyulan hayranlık, yalnızca insanlara değil, onların sahip olduğu güç simgelerine de yönelebilir.

            Ancak şu unutulmamalıdır: Güçlü olan her zaman haklı değildir. Haklı olup olmadığını sorgulamadan birine bağlanmak, bireysel düşünme yetisini körelten, bizleri insanlıktan çıkaran bir tuzaktır. Gerçek gelişim ve toplumsal ilerleme, bireylerin otoriteyi sorgulaması ve doğru olanın yanında yer almasıyla mümkündür.

                Bizleri insan yapan, insani değerlerimiz. Yukarıda sayılan birçok sebepten ötürü yanlış kararlar alıyoruz. Lütfen vicdanının sesini dinle ve biraz cesur ol sevgili okur.

                Hoşçakalın…

[email protected]