Sevgili okur, lütfen ilk iki yazıyı okumadan başlama. Linkler aşağıda.
YAZI – 1 (OKUMAK İÇİN TIKLAYIN)
YAZI – 2 (OKUMAK İÇİN TIKLAYIN)
Demokrasi Yolunda : Perdenin Arkası – Yazı 3
Siyasal Durum: Kentli haklarının siyasal alandaki karşılığı, seçim dönemlerinde daha çok belirginleşir. Türkiye'nin Avrupa Kentsel Şartı’nı benimsemiş olması, kentli hakları olgusunun siyasal alanda bilinirliğini sağlamıştır. Bu nedenle hemen her hükümet tarafından ve bazı siyasal partiler tarafından kentli hakları bilinir. Ancak bu konuda bir kamuoyu oluşturma gayretinin olmadığını, yaygın ve etkili herhangi bir politika üretilmediğini söyleyebiliriz.
Ayrıca yerel yönetimlerin, vatandaşlar arasında oy verenler - vermeyenler olarak ayrıma gittikleri ve buna göre hizmet sundukları gerçeği, kentli hakları bağlamında sorunlu noktalardan birisidir.
Türkiye'nin kentli hakları bağlamında sorunlar ve bu sorunlar karşısında gösterilen tepkiler konusunda özellikle mimarlık ve kent planlama konularında uzmanlardan oluşan sivil toplum örgütleri (TMMOB’a bağlı Şehir Plancılar Odası, Mimarlar Odası, Çevre Mühendisleri Odası vb.) aktif rol oynayarak, gerek kentlerdeki çeşitli uygulamalar konusunda kamuoyu oluşturmak, gerekse önemli günlerde yaptıkları açıklamalarla, gündem oluşturmak amacıyla faaliyetlerde bulunmaktadırlar.
Araştırmada deneklere, “Belediye hizmetleri hakkında bazı önerilerim var fakat belediyenin bunları dikkate almayacağını düşündüğüm için hiçbir zaman belediyeye başvurmadım” diyenlerden misiniz? sorusu yöneltilmiştir. Araştırma sonuçları, deneklerin çoğunun kentli hakları dahilinde önerilerde bulunma eğiliminde oldukları ancak bu taleplerinin gerçekte bir hak olduğunu bilmediklerini göstermektedir. Bu durumdan yola çıkarak, kent sakinlerinin gündelik yaşamda kullandıkları ya da talep ettikleri kentsel hizmetlerin bir ayrıcalık değil, hak olduğunu fark ettiklerinde, daha etkin ve ısrarcı taleplerde bulunacakları öngörülebilir.
Deneklerin yarıdan fazlası kentli hakları ile ilgili bir eğitim kursuna katılma eğilimindedir. Dolayısıyla deneklerin kentli hakları konusunda bilgi edinme ve bilinçlenme eğilimi içinde oldukları ve bunun için zaman ayırmaya hazır oldukları söylenebilir.
Kentli hakları bilimsel, siyasal ve yönetsel çevreler tarafından bilinmekle birlikte, halkın çoğunluğu tarafından bilinmemektedir. Erkekler, kadınlara göre belediyenin işleri nasıl yaptığıyla ilgilenmekte ve bunların sonucunda belediyenin bu konuda bilgi vermesini daha çok önemsemektedirler. Bu durum, erkeğin toplumsal ve siyasal alanda, kadına göre daha aktif biçimde yer alması ile açıklanabilir.
Araştırmanın bu kısmında eleştiri kaynağının partizanlık mı, yoksa demokrasi mi olduğu görülecektir. tablo 48'de çoğunluğun %72 ile seçimlerde desteklediği belediye başkanını, beğenilmeyen bir uygulama yapması durumunda koşulsuz eleştirebileceği görülmektedir. Deneklerin bir kısmı %31,1 ile desteklenen başkanı beğenilmeyen bir uygulaması olsa bile onun desteklemeyenlerin yanında eleştirmeyeceğini ifade ederken, daha az kısma yüzde 6.9 ile bu konuda kararsızdır. Belediye başkanını eleştirme eğilimi Ankara'da %80,2 iken; Çorum'da %64.6 olarak belirlenmiştir. Bu durum Ankara'daki kentli katları bilincinin Çorum'dan daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Başkanı eleştirme konusundaki farklılık, kentsel gelişmişlik durumunun, deneklerin belediye başkanının görev ve sorumluluklarına yönelik ilgi ve duyarlılıklarını etkilediğini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede Çorum'a göre daha gelişmiş bir kent olan Ankara'daki deneklerin, daha önce desteklemiş bile olsalar, beğenilmeyen bir uygulamasından dolayı belediye başkanını eleştirme eğilimleri daha fazladır. Yerleşim alanlarındaki nüfus azaldıkça bu eleştirilerin daha da azaldığını, partizan tutumda radikal kentlilerin meydana geldiğini şehrimizde görebiliyoruz.
SONUÇ
Son yıllarda Türkiye'deki hemen her kentte, kenti geliştirebilme bağlamında iyi belediyeciliğin, birbiriyle benzeşen belli başlı anlayışlar ve kavramlara dayandırıldığı gözlemlenmektedir. Bunlar arasında öne çıkanlar; kentler arası rekabette öne çıkma, her türlü hizmet için üs olmaya yönelik stratejik öneme sahip projeler geliştirme, mekanın niteliğini artırıcı rekabetçi yatırımlar, yeni liberal politikaları uygulayabilme ve ekonomik anlamda dünya ile bütünleşebilme becerisi, turizm sektöründe dünya ile yarışabilirlik, ekonomik kalkınma, istihdam artışı, sektörel kırılganlığın azaltımı, küreselleşme sürecinde sanayi dallarında verimli üretim stratejilerinin geliştirilmesi, kültürel potansiyelleri değerlendirme yolları ve kültürel çeşitliliğin kentsel gelişme stratejilerinde kullanımı olarak sıralanabilir. Söz konusu anlayış ve kavramların, kentin iki temel niteliğini içeren yaşanabilir kent hedefinden daha çok, küreselleşme politikalarına uygun olan ve yükselen değerlere dayalı bir iyi kent hedefini gerçekleştirmeye dönük olduğu söylenebilir. Üstelik kentin öne çıkarılan bu boyutu, sadece kent yöneticileri tarafından değil, halkın baskın çoğunluğu tarafından da başarılı / başarısız kent yönetimi için gittikçe temel ölçütler haline gelmektedir.
Küreselleşmenin insanlar üzerinde yarattığı çaresizlik ve korumasızlık duygusu, kentlerde daha fazla ortaya çıkmaktadır. insanlar kent yaşamında haklarının kolayca gasp edildiğini düşünmektedirler. “Başkası gelip hakkımı” alıyor düşüncesi, dayanışma duygusunu öldürmekte ve insanların birbirini hasım olarak görmelerine neden olmaktadır.
Yaşanabilir kent olgusuna yönelik anlayışların ve uygulamaların, yaygın biçimde yaşama geçirildiği söylenemez. Bu anlayışın özünde kentli haklarına duyarlılık bulunmaktadır.
Memleketimizde yurttaşlar, yerel yönetimleri bireysel çıkarları çerçevesinde değerlendirmekte, belediyeye gitmeme eğilimi taşımakta, onları hizmet kuruluşları olarak görmekte, demokrasi işleviyle çok fazla ilgilenmemekte ve yerel yönetimlere karşı güven sorunu taşımaktadırlar.
Bu ülkenin büyük resmi gören, aydın insanları; “aman uyanmasın” diyenlere inat, umarım haklarına ve demokrasiye sahip çıkar, haklarını gür bir sesle talep etmek için harekete geçer.
Hoşçakalın…
selim_kutlu@windowslive.com