İnsanoğlu, binlerce yıl önce tarımın gelişmesi ile yerleşik hayata geçmiş ve bunun sonucunda mülkiyet kavramı ortaya çıkmıştır. Doğa ortamındaki özgür ve eşit düzen bozulmuş, ortaya adaletsiz bir yapı ortaya çıkmıştır.
Mülkiyet kavramı ile ilgili kaideler olmadığından bir çok anlaşmazlık olur. Tekrar barışı sağlamak için, şimdiye kadar sürü halinde yaşayan insanoğlu, içgüdüsel bir şekilde güçlerini birleştirmeyi, haklarını tek bir iradeye devretmeyi kabul eder. En ilkel yönetim biçimi olan monarşi (tek adam rejimi) bu şekilde doğar…
Tocqueville’ e göre birey güçsüzken toplum güçlü ve güvenlidir. Toplum örgütlülüğü bu yüzden savunulmalıdır. Bir ülke sınırları içinde olmanız toplum olduğunuz anlamına gelmez. Eğer demokrasi tabandan gelmez, bireyler kendi oluşturdukları cemiyetleri kurmaz ise; kişiler yalnız, yani güçsüzdür. Dolayısı ile bu cemiyetler aracılığı ile siyaset, yani devlet toplum tarafından şekillendirilmelidir. Yetki ve erk sahiplerinin aksi yöndeki eylemlerinin sebebi ise topluluğu kolay yönetebilmek adına kişileri yalnızlaştırma çabasıdır. İçinde debelendiğimiz “Böl ve Yönet” politikasının farkına varıp bu kısır döngüden çıkmalıyız.
Yukarıda cemiyet diye yazdım ama günümüzde sivil toplum olarak adlandırılır. Fransızcadan geçen “civil” kelimesinin anlamı ise medenidir. Sivil toplumun yapısının kurumsallaşmış hali olan sivil toplum kuruluşları, gönüllülük esasına dayanan ve ihtiyaçları için koordineli hareket eden yurttaşlardan oluşan, devlet dışı örgütlenmelerdir. Jean-Jacques Rousseau “Vatandaşlar parlamento üyelerini seçerken özgür fakat seçer seçmez köledir” der. Gelişmiş toplumlar özeleştirilerini bundan 300 yıl önce yapmış ve günümüze kadar yönetim şekillerini tabandan gelecek şekilde değiştirmişlerdir. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarına büyük rol düşmüş. Ülkemizde yeni yeni dillendirilien “yönetişim” terimi de bu anlayıştan mesnetleniyor.
Değişim ne zaman olur bilmem ama pek tabi önce yerelden başlayacaktır. Büyük şehirlerimizde güzel örnekler görülüyor bu doğrultuda. Örneğin; Ankara’da Mansur başkanın kent konseyindeki konuşmasını dinledim ve mest oldum. Bürokratlarına tek başımıza ideal bir kenti yakalamamız mümkün değil demiş. Vizyoner adam işte.. Dinlemek isteyenlere link bırakıyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=pUcBBlkyINU&t=909s
Ne diyordum, değişim. Yerelden başlayacak ve başlıyor. Çevremize baktıktan sonra kendi şehrime bakıyorum. Vasattan da vasat, bayağıdan da bayağı. Resmen içler acısı. İçinde bulunduğum TMMOB örgütlenmesi son 5 yıldır faaliyet içinde. Daha öncesi sessizlik. Başkaca stk veya meslek örgütlerine bakıyorum değil şehir için, çoğunun meslektaşlarına bile hayrı yok. Pollyanna’nın mutluluk oyununda babası “Bu değneklere bakıp onlara ihtiyacın olmadığı için sevin.” der. Kötüye bakıp sevinirken, iyiye ulaşmayı unutmuşuz.
Vizyoner idareci ve bürokratlar olsa bari diyip bir bakıyorsunuz, onlar da hak getire. Biri de demiyor ki egemenlik ve demokrasinin kaynağı halktır, bunları temsil eden stk ve meslek örgütlerini destekleyelim de demokrasimiz gelişsin. Hey gidi hey ben de nelerden bahsediyorum. Çoğu koltuk derdinde, çoğu oy hesabı yapıyor. Konu dağılıyor, sıkı durun, dağılmayalım..
Sivil toplumun evrimi: Bu terim Antik Yunan’dan beri karşımıza çıkmaktadır. İlk zamanlar (1. aşama) devletle paralel hareket ederken, yakın tarihte (2. aşama) devletin karşısında yeralmaya evrilmiştir. Günümüzde ise (3. aşama) gelişmiş toplumlarda devletle kamu arasında bir konumda yer almaktadır. Bu konum itibari ile yurttaş ile yöneticiler arasında köprü oluşturma görevini de üstlenmektedir.
Ülkemiz ise ilk iki aşamadan geçti. Diren diren nereye kadar değil mi. Bir yerde idareciler anlayacaktır olayı. Yukarıda da bahsettim. Bu bir süreç. 2019 yerel seçimlerinden sonra özellikle CHP’li belediyerin vizyoner başkanlarına sahip bazı şehirlerimiz son aşamayı tamamladı ve sivil toplum örgütleri ile beraber çalışmaya başladı. Şehrimiz gibi geri kalmış bölgelerde ise sivil toplum örgütleri halen derdini erk sahiplerine anlatmaya çalışıyor.
Toplum konuyu idrak ettiğinde, seçilmişler ya 3. aşamaya geçecekler, ya da koltuklarından vazgeçecekler. Sonunda bizler de gelişmiş toplumların refah seviyesine ulaşacağız. Nazım “yetmişinde bile mesela zeytin ağacı dikeceksin” der. Yaşamaya, umuda dair etkileyici bir mısra nazarımda. Bir gün toplum olarak uyanacağımıza ve ulu önderin gösterdiği yönde hareket edeceğimize umudum var. Bizden bir halt olmaz diyen güzel büyüklerim, umudunu kesmiş yetmişlik delikanlılar birer zeytin ağacı diksin, enseyi karartmasın, gençleri yalnız bırakmasınlar lütfen.
Umutla kalın…