İnsanoğlu tespit edildiğine göre yaklaşık 12.000 yıl önce yerleşik hayata geçti. Şu anda, avcı-toplayıcı genler ile modern dünyada yaşamaya çalışıyoruz. Dünyanın 4.5 milyar yaşında olduğunu düşünürsek evrim sürecinin ne kadar yavaş işlediğini tahmin edebilirsiniz. Dolayısı ile içgüdülerimiz bu hayata uygun değil. Hala elde mızrak dolaşmak istiyor..
Serkan Karaismailoğlu'nun bir kitabında hür iradenin olmadığı, bütün hareketlerimizin biyokimyasal tepkimeler sonucu oluştuğu yazmaktaydı. Verdiğimiz kararların hepsi yaşama ve üreme içgüdülerinden beslendiğini belirtiyor. Türümüzün devamı için gereken yegane refleks de bunlar zaten.
Artık vahşi bir ortamda olmadığımızı, insan nüfusunun aşırı arttığını, üremek zorunda olmadığımızı da düşünürsek; çiftleşmek için kıpırdanan hormonlarımıza, aklımızı kullanarak uymamamız gerekiyor. Evrim arkadan gelsin biraz. Bu kısımda insanoğlunun tek eşli mi çok eşli mi olduğu ile ilgili bilimsel kanıtlar da mevcut. Bu çok dillendirilmez ama insan türünü fizyolojik ve sosyolojik açıdan “gizli çok eşli” olarak nitelendirebilirim. Bizler tekeşli saphienlere evrilemezsek toplumsal bir kaos çıkacak. İnsanlık ahlaki olarak çöküşe doğru gidiyor.
Buradaki “tek eşlilik” kavramı penguenlerdeki gibi değil tabi ki. Anlaşamıyorsan boşan ve çiftleşme dansını yapmaya devam et, sen bilirisin sevgili okur..
Peki ahlaki çöküş nasıl engellenir? Önce bedeninizin nasıl çalıştığını, hormonların ne işe yaradığını ve düşüncelerinizi nasıl kontrol ettiğini bilmeniz gerekiyor. Kastettiğim konuyu eğlenceli bir örnek vererek açıklayayım. Örneğin; vucudunuzdaki serotonin (mutluluk) hormonunun % 95’i bağırsaklarınızdaki bakteriler tarafından salgılanıyor. En basit enerji türü olan şeker içerikli gıdaların sizi neden bu kadar çektiğini veya bu denli keyif verdiğini anlayabilirsiniz. Bu noktada çekici biri ile karşılaşınca içinizdeki kıpırtı işte bu kontrol edemediğiniz hormonlardan kaynaklanıyor. Farkındalığınız yükseldiğinde bu gibi durumlarda hakimiyetinizi de kaybetmezsiniz…
Bizim toplumumuzda bu farkındalık yerine mahalle baskısı frenleyici etki yapıyor. En azından yapıyordu. Öncesinde magazin programları, ardından sabah kadın programları, son süreçte ise televizyon dizileri ve sosyal medya platformlarının da etkisi ile aldatma olayları ve ahlaki yozlaşma normalleştirilmeye çalışılıyor. Hatta ismini bu yazımda vermeyeceğim yabancı bir platformdaki (abartmıyorum) neredeyse bütün dizilerde eşcinsel ilişkiler mevcut.
Dost meclislerinde geçen konuşmalar bile yozlaşmış. O ne yapmış. Kim, kiminle, nerede vb. konular gözler ışıldayarak, ballandırılarak, adeta özenerek konuşuluyor. Ayıplanması, kınanması, yerilmesi gerekirken üzerine şakalar, komiklikler yapılıyor. Bu esriklik hali beni korkutuyor. Her jenerasyon biraz daha bozulurken, çocuklarımız nasıl bir ortamda yaşayacak hayal etmek istemiyorum…
mail:[email protected]