Türk medeniyetinin temelini oluşturan “insan sevgisi ve insan hakları kavramı”, sadece Türk milletini değil bütün insanlığa, insanlara sevgiyi ve değer vermeyi kapsamaktadır.
Mensubu olmaktan onur ve gurur duyduğumuz bu medeniyet, “Sevelim, sevilelim” diyen Yunus Emre ile, “Ne Olursan Ol Yine Gel” diyen Mevlâna ile, İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’in din ve mezhep özgürlüğünü tanımasıyla, kardeşlik anlamına gelen ‘Ahilik’ anlayışıyla, “İnsan mensubu olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa, bütün dünya milletlerinin saadetine hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır” diyen Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk ile tarihinde insanı her zaman merkeze almıştır.
Dini, ırkı, rengi ne olursa olsun insana hak ettiği değeri vermiş olan aziz milletimiz, bütün bu değerlerin vücut bulmuş hali olan Cumhuriyet ile kişi hak ve hürriyetlerinin korunması, yaşatılması ve uygulanmasında her zaman en üst düzeydeki hassasiyetini İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini 6 Nisan 1949'da onaylamak suretiyle ilk imza atan ülkelerden biri olarak göstermekle kalmamış, temel hak ve hürriyetleri Anayasamızda düzenlemiş, insan haklarını korumak ve geliştirmek, kişilerin eşit muamele görme hakkını güvence altına almak, işkence ve kötü muameleyle etkin mücadele etmek için “Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nu” tesis etmiştir.
Geçmişte olduğu gibi bugün de ülkemiz, kadim medeniyet ve kültürüne uygun bir biçimde insan onurunun yüceltilmesi ve haklarını korumayı merkeze almış, dünyanın neresinde olursa olsun tüm insanlık için zulme, haksızlığa ve hukuksuzluğa sessiz kalmamıştır.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde, insan onuruna yaraşır, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, bölgemizde ve tüm dünyada insan hakları ihlallerine karşı duran ve kalıcı barış ile istikrarın tesis edildiği bir dünya temennisiyle, "10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'nü" kutluyoruz.